Tarih boyunca toplumları dönüştüren en büyük etken coğrafi koşullar olmuştur. Ticaretin geliştiği liman kentleri, dış kültürler ile etkileşime girme becerilerini geliştirmiş ve bunun sonucunda bu toplumlar göreceli olarak daha esnek bir karaktere sahip olmuşlardır. Sert iklim koşullarına sahip ve dış dünya ile temas yolları kısıtlı coğrafyalarda ise dışarıdan gelen kültürlere karşı daha fazla direnç oluşmuştur. Bu yönelim günümüzde de etkisini sürdürmektedir. Türkiye’deki seçim sonuçlarını aynı pencereden incelersek; farklı kültürlere karşı daha sıcak yaklaşım sergileyen özgürlükçü seçmenlerin genel ekseriyetle kıyı kentlerinde yoğunlaştığını görürüz. Benzer sonuçlara dünyanın geri kalanında da rastlamak mümkündür. ABD Başkanlık Seçimlerinde Demokratların kıyı eyaletlerde güçlü olması, yabancı karşıtlığı üzerinden siyaset geliştiren Trump’ın ise kıyıdan uzaklaştıkça güçlenmesi, Fransa’nın aşırı uç siyasetçisi Le Pen’in kıyıdan uzak iç bölgelerde güçlenmesi, halen coğrafi koşulların seçmen üzerinde ne denli etkili olduğunun kanıtıdır. Ancak tarihsel gelişimimize bakarsak, temas yolları ve temas araçları arttıkça coğrafi koşulların etki alanının da zayıfladığına şahit oluyoruz. Özellikle Internet’in hayatımıza girmesi ve gelişmiş/gelişmekte olan ülkelerde toplumların yarıdan fazlasının Internet’e erişir hale gelmesi, farklı kültürler ile temas noktalarını olağanüstü şekilde artırmıştır. Bundan 50 yıl önce bir araya gelmesi mümkün olmayan kitleler sosyal medyada her gün etkileşime girmeye başladı. Evlerde tek televizyonun bulunduğu ve TRT’den başka izleyecek kanal bulunamayan bir çağdan, televizyonlarımızı cebimizde taşıdığımız VOD çağına geçtik. Toplumdaki en muhafazakar ailelerin çocukları bile temas ettiği kültürleri seçmekte özgür. Bu özgürlük alanları, aile bireylerinin ailenin genel karakteristiğinden çıkarak başkalaşmasına yol açıyor. Coğrafi etkenler halen belirleyici olmakla beraber, “coğrafya kaderindir” yaklaşımı bireyleri anlamamıza yetmiyor. Temas noktalarının başkalaştırdığı insanları ustaca yansıtan “Bir Başkadır” dizisinin bu kadar büyük bir izleyici kitlesine ulaşmasına sebep olan da toplumun modern gerçekliğine tuttuğu ayna değil midir? Farklı kültürler ile temasların kaçınılmaz hale gelmesi ve bireysel özgürlük alanlarının genişlemesi yeni toplum kümeleri yaratıyor. Muhafazakarlık, milliyetçilik, liberallik, Atatürkçülük gibi kategoriler bugün içinde bulunduğumuz toplumu anlamaya yetmiyor. Belki farkında değiliz ama farklı mahallelerde, farklı kültürler içinde ruh ikizlerimiz oluşuyor. İçinde bulunduğumuz çağda, muhafazakar gibi sıfatlar hükmünü yitirmiş durumda. Yaptığımız araştırmalar gösteriyor ki, kendini muhafazakar olarak tanımlayanlar arasında, kendini modern olarak tanımlayanlardan çok daha liberal görüşlü insanlar var. Keza kendini modern olarak tanımlayanlar arasında bağnazlık seviyesinde tutucu pek çok insan var. Bu tutarsızlıklar, istisna olarak nitelendirilemeyecek kadar büyük çapta. Peki insanların kendilerine yakıştırdıkları bu sıfatlar neden bu kadar tutarsız? William J.Cusick bu ikilemin sebebini “irrasyonel bilinçaltı” olarak tanımlıyor ve ekliyor “Tüketiciler kendilerine yalan söylerler”. Kendini anlamakta bile yetersiz olan insan, kendini başkalarına nasıl doğru anlatabilir ki. Rasyonel aklımız gerçekleri keşfetmekten çok bilinçaltımızın keşfettiği gerçekleri gizlemekle uğraşıyor. Bu kaçınma alışkanlığı aslında travma ve stres dolu hayatlarımızın bir nevi korunma mekanizması. Canımızı acıtan gerçekleri hasır altı etmeye çalışıyor ve çoğu zaman da çözmek yerine unutmayı yeğliyoruz. Aslında akıl dediğimiz, gerçeklerin üzerine giydirdiğimiz bir giysiden ibaret. Kendine bile yalan söyleyen insanlar, bizim sorularımıza doğru cevaplar verebilir mi? Hal böyleyken, tüketim tercihlerimize direkt olarak yön veren içimizdeki örtülü gerçekleri nasıl ortaya çıkarabiliriz? Born Araştırma’nın kuruluş amacı; bu soru yumaklarının cevaplarını bulmaktır. Araştırmanın temel amacı, kökeni, eğitimi, ekonomik düzeyi arasında uçurum bulunan ama tüketim alışkanlıkları benzeşen anlamlı insan kümelerini tanımlamaktır. Değişime açık kitleleri, güven sorunu yaşayanları, öfke ve nefrete meyilli kitleleri günümüz kalıplarının dışında bilinçaltlarına yapacağımız yolculukla ortaya çıkarmayı hedefliyoruz. Konvansiyonel ve psikometrik yöntemlerin hibrit kullanımı ile bireylerin psikolojik özellikleri ile çevresel faktörlerin etkisini harmanlamayı ve bu sayede yeni ve tutarlı kümeler tanımlamayı hedefliyoruz. Aynı zamanda teknolojik olanaklarla, bu bireyleri sürekli olarak mercek altına alıyor, onlardaki değişimleri ölçümleyerek Türkiye’de ilk kez toplumsal değişim analizi hizmeti de veriyoruz. Bireylerdeki değişimin sebeplerini irdeleyerek etki-tepkileri analiz ediyor, böylece gerek pazarlama endüstrisi gerek siyaset için çok değerli bir veri seti sağlıyoruz. Bu yolculuğa birlikte çıkmaya ne dersiniz?Toplum Dinamikleri Değişiyor